Hiç düşündün mü, bazı ülkelerin neden halkını mutlu etmek istedikçe insanların giderek daha baskıcı bir hayat yaşadığını? Bazı sistemler sürekli adalet için çabalarken, sonuçta adalet insanların elinden gidiyor. Aslında, birçok sosyal trajedinin sebebi kötü insanlar değil, iyi insanların aşırı güvenidir. Onlar, yeterince mükemmel bir plan yapıldığında cenneti yaratabileceklerine inanıyorlar. Ancak Hayek, bir kişinin cenneti tasarlama hayali kurduğunda, cehennemin sessizce başladığını söyler. Hayek'in dünyaya bıraktığı yedi tavsiye, her biri tarihin acılarından elde edilen bir gerçektir.



Birinci madde, para insanlığın icat ettiği en büyük özgürlük aracıdır. Para kirli değildir, çünkü sadece yeteneği tanır, kökeni sorgulamaz. Aristokratlar, sıradan insanlar veya tüccarlar olsun, paranın önünde kaderlerini yeniden düzenleme şansına sahiptirler. Orta Çağ Avrupa'sına bakarsanız, aristokratlar toprakları tekelleştirmiş, sıradan insanların neredeyse şansı olmamıştır. Ancak para ekonomisi yükseldiğinde, bir grup tüccar ve zanaatkar ortaya çıkmıştır; Venedik gemi sahipleri, Hollanda tüccarları, İngiliz fabrika sahipleri. Akıl ve çabalarıyla onur kazandılar. Para insanları ilk kez diz çökmeden yaşamaya olanak tanıdı. Buna karşılık, sadece güçle zenginliği dağıtan dönemler gerçek adaletsizliktir. Bu nedenle, para özgürlüğe giden bir bilet, düşüşe giden bir anahtar değil.

İkinci madde, zenginlerin iktidarda olduğu bir ülke, iktidara gelince zenginleşen bir ülkeye göre daha iyidir. Bu söz kulağa hoş gelmiyor ama son derece gerçektir. İngiltere tarihine baktığımızda, Cromwell krallığı devirerek temiz bir cumhuriyet kurmaya çalıştı, ama birkaç yıl içinde kendisi de yeni bir diktatör haline geldi. Daha sonra parlamenter sistemle birlikte, birçok soylu iktidara gelmeden önce zaten zengindi, bu yüzden gücün yanında para kazanmak zorunda değillerdi. Bu da onların karar verme yetisine sahip olmalarını sağladı, çıkarlar tarafından etki altına alınmadılar. Diğer taraftan, eğer iktidar zenginleşmenin yolu haline gelirse, toplum hırs ve korkuyla dolu olur. Zenginliğin kendisi bir suç değildir, güce bağlı olarak zenginleşmek suç doğurur. Eğer güç para getirebiliyorsa, o zaman güç herkesin mücadele edeceği bir hedef haline gelir ve herkes güce doğru koşmaya başladığında, toplumun kuralları da ortadan kalkar.

Üçüncü madde, özgürlüğünden vazgeçip güvenlik arayanlar, sonunda ne özgürlüğü ne de güvenliği elde ederler. Bu cümle neredeyse Doğu Avrupa tarihinin mezar taşına yazılmıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Çekler devletin her şeyi bir arada yönetebileceğine inanmışlardı, herkesin karnını doyurabileceğini düşünmüşlerdi; ancak sonuç olarak fiyatlar fırladı, yiyecek kıtlığı, bilgi engellemesi ve korku ile karşılaştılar. İnsanlar özgürlüklerini vererek güvenlik elde edebileceklerini düşündüler, ancak daha sonra güvenliğin bile sahte olduğunu fark ettiler. Bu nedenle, özgürlük insanlar tarafından alınmaz; genellikle kendi isteğiyle verilir. İnsanlar güvenlik adına bir belgeye imza attıklarında, aslında kendi kendilerine vazgeçme sözleşmesi imzalamış olurlar.

Dördüncü madde, gerçek özgürlük yalnızca hukuka itaat etmek, insanlara itaat etmemektir; bu ifade hukukun ruhunu temsil eder. Daha açık bir şekilde söylersek, bir kişi yasayı ihlal etmediği sürece, hiçbir insana boyun eğmek zorunda değildir. Örneğin, antik Roma Cumhuriyeti'nde, konsolos ne kadar güçlü olursa olsun, On İki Bakır Levha Yasası'na uymak zorundaydı; her vatandaş hukuka dayanarak itiraz edebilirdi, bu da Roma'nın düzeninin yüzlerce yıl sürmesini sağladı. Ancak yasa, gücün bir aracı haline geldiğinde, felaket çok uzak olmaz. Fransız Devrimi'nden sonra, Robespierre bir yandan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik haykırırken, diğer yandan kamu yararı adına, giyotinle sayısız yurttaşı infaz etti. Bu nedenle, hukukun anlamı özgürlüğü kısıtlamak değil, özgürlüğün sınırlarını belirlemektir. Sadece insanlara itaat eden bir toplumda, sonunda herkes insanın yüzüne bakmak zorunda kalır. Yalnızca hukuka itaat eden bir toplumda ise, istikrar ve onur vardır.

Madde 5: Hükümet tek işveren olduğunda, başkaldırmak açlıktan ölmekle eşdeğerdir. Sovyetler Birliği'nin tarihi bu sözün bir yansımasıdır. O zamanlar, ülke genelindeki fabrikalar, medya, yayın evleri tamamen devlete aitti, kimse hayır demeye cesaret edemezdi; bu, işsizlik anlamına geliyordu ve o sistemde işsizlik sadece gelir kaybı değil, aynı zamanda evsiz kalmak, gıda olmaması ve kimliksizlik anlamına geliyordu. Sonuç, sefalet içinde alçaltıcı bir şekilde ölmekti. Boyun eğenler yemek alırken, başkaldıranlar yemek alamaz; bu sadece bir slogan değil, bir gerçektir. Bir insanın kendi geçimini sağlama özgürlüğü elinden alındığında, başkaldırmak da bir lüks haline gelir. Özgürlük, ağızdan çıkan bir hak değil, hayatta seçim yapabilme yeteneğidir; iş değiştirebilmek, ifade edebilmek, reddedebilmek demektir. Seçenekler yok olduğunda, özgürlük de ölür.

Madde 6, ülkeyi cennet haline getirme düşüncesi genellikle cehennemi yaratır. İnsanlığın trajedileri çoğu zaman iyi niyetten doğar. Jakobinler Fransa'yı eşitlik cenneti yapmak istediler, ancak sonuçta terör yönetimi kurdular. Sovyetler Birliği, herkesin elinden geleni yapıp ihtiyaçlara göre dağıtım yapmasını istemişti, ama sonuç olarak yüz binlerce insan plana kurban gitti. Kamboçya'nın Kızıl Kmerleri daha da aşırıydı; eşitsizliği ortadan kaldırmak için şehirleri boşalttılar ve entelektüelleri tarlalarda çalışmaya gönderdiler, sonuç olarak sayısız toplu mezar ortaya çıktı. Bu yüzden, insan aklı sınırlıdır; birisi mutluluğu planlayabileceğine inanırsa, felaket başlar. Çünkü cennet asla tasarlanmaz; yalnızca insanlığa saygı duyan ve çeşitliliğe izin veren bir toplumda ortaya çıkabilir.

Madde 7, sorunları çözen kişiler genellikle sorunları yaratan kişilerdir. Bu söz, bürokrasi yanılsamasını delip geçiren bir kılıç gibidir. Roma İmparatorluğu'nun son dönemindeki mali krizde de böyle oldu; imparatorlar açıkları kapatmak için sürekli yeni para bastı ve ağır vergiler aldı, sonuç olarak enflasyon daha da arttı ve nihayetinde ekonomik çöküşe yol açtı. Kendilerini ülkeyi kurtarıyormuş gibi sanıyorlardı, ama aslında krizi onlar yarattılar. Dünyaya baktığımızda, ister antik ister modern olsun, birçok sistemin sorunu kendini onarma yanılsamasından kaynaklanır; güç ne kadar büyükse, hata yapma oranı o kadar artar. Bu nedenle, gerçek akıl her şeye müdahale etmekte değil, ne zaman bırakacağını bilmektir.

Özgürlüğün düşmanı asla kötü niyetli insanlar değildir, aksine iyi niyetli plancılardır. Bu cümle sert ama bir o kadar da gerçektir. Gerçek dünyadaki birçok trajedi kötü niyetten değil, "ben senin için neyin iyi olduğunu biliyorum" düşüncesinden kaynaklanmaktadır. İnsanlığın en büyük kibiri, başkalarının mutluluğunu belirleyebileceğine inanmaktır. Özgürlük asla bir lütuf değil, bir sorumluluktur. Gerçekler çok hafif olduğunda, cehalet çok ağır olur. İnsanlar özgürlükten korkmaya başladığında, medeniyet geri gitmeye başlar.
View Original
This page may contain third-party content, which is provided for information purposes only (not representations/warranties) and should not be considered as an endorsement of its views by Gate, nor as financial or professional advice. See Disclaimer for details.
  • Reward
  • Comment
  • Repost
  • Share
Comment
0/400
No comments
  • Pin
Trade Crypto Anywhere Anytime
qrCode
Scan to download Gate App
Community
  • 简体中文
  • English
  • Tiếng Việt
  • 繁體中文
  • Español
  • Русский
  • Français (Afrique)
  • Português (Portugal)
  • Bahasa Indonesia
  • 日本語
  • بالعربية
  • Українська
  • Português (Brasil)